Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

öyle ise

  • 1 öyle ise

    conj. now then

    Turkish-English dictionary > öyle ise

  • 2 öyle ise


    арымэ, ауми

    Малый турецко-адыгский словарь > öyle ise

  • 3 öyle

    I adj solche(r, s)
    II adv
    1) so
    \öyle ise wenn das so ist
    \öyle veya böyle so oder so
    birine \öyle gelmek jdm so vorkommen
    köpeği \öyle sık havlayan komşu der Nachbar, dessen Hund so oft bellt
    2) ( o denli) dermaßen
    3) \öyle mi? so?, ja?
    razısın demek, \öyle mi? du bist also einverstanden, ja?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > öyle

  • 4 ise

    ise
    I konj während, wohingegen
    Hasan sarı saçlı. Kız kardeşi \ise esmer saçlı Hasan hat blondes Haar, wohingegen seine Schwester dunkelhaarig ist
    II
    şimdi \ise und nun
    öyle \ise wenn das so ist

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ise

  • 5 öyle

    1. thus, thusly, so, in that manner. 2. such... as that/those, such, (something, someone) like that. - gelmek /a/ to seem to be like that to (someone). - ise In that case,.../If that´s the case,.... - geldi ki I/he/she felt like...: Öyle geldi ki gidip onunla konuşayım. I felt like going and having a talk with him. - mi? Is that so? - olsun. colloq. All right./So be it./As you wish. - şey/yağma yok. colloq. It´s out of the question!/Not on your life! - ya! That´s the way it is/was!

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > öyle

  • 6 demek

    I vt
    1) sagen
    deme! ( fam) sag bloß!
    demeyin! was Sie nicht sagen!
    ben bir şey demedim ich habe nichts gesagt
    ne dediniz? was haben Sie gesagt?
    ne derse desin ganz gleich was er sagt
    onun dediği doğru/yanlış was er gesagt hat, ist richtig/falsch, das, was er sagt, ist richtig/falsch
    sen bu işe ne dersin? ( fam) was sagst [o meinst] du dazu?
    2) ( ad vermek) nennen
    buna/böyle şeye ne derler? wie nennt man das/so etwas?
    II vi
    1) heißen
    bu ne \demek? was heißt das?
    bu da ne \demek oluyor? was soll das denn heißen?
    “guten Tag” Türkçede “iyi günler” \demektir „guten Tag“ heißt auf Türkisch „iyi günler“
    2) \demek ki das heißt, also; ( öyle ise) wenn das so ist
    razısın \demek, öyle mi? du bist also einverstanden, ja?
    3) saat yedi dedi mi uyanırım um Punkt sieben werde ich wach

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > demek

  • 7 bari

    I konj ( hiç olmazsa) wenigstens, zumindest; ( öyle ise) wenn das so ist
    II adv ( keşke) wenn... wenigstens wäre
    \bari güzel olsa wenn sie wenigstens schön wäre
    güleyim \bari! ( iron) das ich nicht lache!

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > bari

  • 8 demek

    сказа́ть
    * * *
    I
    1) -i говори́ть, сказа́ть

    ben bir şey demedim — я ничего́ не говори́л

    ne dedin? — что ты сказа́л?

    2) -e называ́ть

    buna ne derler? — как э́то называ́ется?

    3) ду́мать, полага́ть

    kaç yaşında dersiniz? — как вы ду́маете, ско́лько ему́ лет?

    ••
    - dediği dedik
    - dediğim dedik öttürdüğüm düdük
    - dediğim dedik çaldığım düdük
    - dediğin
    - dost dediğin böyle davranır
    - dediğinden çıkmak
    - dediğinden dışarı çıkmak
    - ana babasının dediğinden dışarı çıkan bu duruma düşer
    - dediğine gelmek
    - dedi mi...
    - saat yedi dedi mi uyanırım
    - déme!
    - déme
    - kımıldanayım déme kurşun yersin
    - déme gitsin
    - öyle sevindim ki déme gitsin
    - demediğini bırakmamak
    - demediğini komamak
    - demeye getirmek
    - demeye kalmamak
    - işimiz bitiyor demeye kalmadı herkez ayağa kalktı
    - der demez
    - o buraya geldi der demez yollar kapandı
    - deyip geçmemek
    - deyip de geçmemek
    - nezle deyip geçmeyin ilerlerse kötüdür
    - diyelim
    - diyelim ki
    - ne dedin de...
    - sen ne dedin de bu işe karıştın?
    II 1.
    ста́ло быть, зна́чит, сле́довательно

    demek siz gelmiyeceksiniz? — зна́чит, вы не придёте?

    demek oluyor ki... — ста́ло быть, выхо́дит, что...

    2.
    означа́ть, зна́чить

    bu para onun için servet demektir — э́ти де́ньги для него́ означа́ют це́лое состоя́ние

    Türkçe-rusça sözlük > demek

  • 9 insan

    "1. person, someone, human being, man. 2. the human race, man, mankind: Allah insanı yarattı. God created man. 3. decent person, upright person: İnsan gibi yaşamadı. He didn´t live as a decent person should. İnsan gibi çalış! Do your work as it should be done! 4. one, you: İnsan büyüğüyle öyle konuşmaz. One doesn´t speak that way to one´s superior. İnsana güven veren bir sesi var. He has a voice that inspires trust. 5. decent, upright, good (person): Yümni insan bir adam. Yümni´s a decent fellow. -ın adı çıkacağına canı çıksın./-ın/adamın/bir kimsenin adı çıkmadansa canı çıkması yeğdir/hayırlıdır. proverb It is better to die than to get a bad reputation. - beşer, kuldur (bazen) şaşar. proverb Nobody is perfect./Everybody makes mistakes. - eti yemek colloq. to backbite, slander a person. - evladı good person, decent person, person of integrity. - gibi decently, properly, in an acceptable way, like a human being. - hakları human rights. İ- Hakları Beyannamesi hist. the Declaration of the Rights of Man. İ- Hakları Evrensel Beyannamesi the Universal Declaration of Human Rights (made by the U. N.). - hali human nature. - hali. colloq. Human nature is just that way. - içine çıkmak to go out in public; to mix with people. - kıtlığı scarcity of capable people. - kıtlığında As there is no one better at this time,.... - konuşa konuşa/söyleşe söyleşe, hayvan koklaşa koklaşa. proverb Animals communicate by sniffing; people by talking. - kurusu 1. very thin person, bag of bones, scarecrow 2. very thin, (someone) who is nothing but skin and bones. - müsveddesi 1. sorry apology for a human being, sorry excuse for a human being (said of a morally contemptible person). 2. (someone) who is a sorry apology for a human being. - sarrafı 1. a good judge of people. 2. (someone) who is a good judge of people. - türü Homo sapiens. - yedisinde ne ise yetmişinde de odur. proverb A person´s character does not change with time. "

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > insan

  • 10 olmak

    ",-ur 1. to become, come to exist, come into being. 2. to happen, occur, be, take place. 3. to be (to have or occupy a place or position; to show a certain characteristic): Beşte orada olmalıyım. I ought to be there at five o´clock. Cesur olmalısın. You should be bold. 4. to have (used with possessives): Param olsaydı alırdım. If I´d had the money, I´d have bought it. Benim o semtte bir evim olmalı. I ought to have a house in that part of town. 5. (for time) to pass, elapse, be: Oraya gideli iki yıl oldu. It´s been two years since he went over there. 6. (for something) to be acceptable, be all right, be okay: Olur mu öyle? Can (something like) that be okay? Olur! Okay! Olmaz! No! 7. to ripen; (for food) to be cooked, be done. 8. /a/ (for an article of clothing) to fit. 9. /dan/ to lose, be deprived of: Canından oldu. He lost his life. Kumar yüzünden servetinden oldu. She lost her fortune by gambling. 10. to catch (a disease): Tifo oldu. He caught typhoid fever. 11. to undergo (something): Ameliyat oldu. He underwent an operation. Ahmet yarın imtihan olacak. Ahmet will take an exam tomorrow. 12. /a/ (for something) to be a source of (something) to (someone): Bu ilacın ona çok yararı oldu. This medicine has really helped her. 13. slang to get drunk: Sen bayağı oldun. You´re as drunk as a lord. Oldu. colloq. All right./OK./Very well./Agreed. -la beraber/birlikte although: Parlak bir zekâsı olmamakla beraber para kazanmasını biliyor. He´s no whiz kid, but he does know how to make money. olan/olup biten all (the events) that took place. olup bitmek to happen, take place. olduğu gibi 1. as (one) is, as (it) is: İnsanları olduğu gibi kabul etmelisin. You should accept people as they are. 2. as it (they) happened: Her şeyi olduğu gibi anlatacağım. I will explain everything as it happened. 3. besides being..., in addition to being...; besides having..., in addition to having...: Hasta olduğu gibi, yoksul da. Besides being sick, he is poor. olduğu kadar 1. besides being...; besides having...: Oda küçük olduğu kadar, karanlık da. Besides being small, the room is dark. 2. as much as possible: Hepsini bitirmek zorunda değilsin, olduğu kadar yap. You don´t have to finish it all; do what you can. Olan oldu. What´s done is done. olup olacağı all: Bendeki paranın olup olacağı bu kadar. This is all the money I´ve got on me. Onun olup olacağı bir köy muhtarı. He´ll never be anything more than the mayor of a village. Olup olacağımız toprak mı? Are we nothing more than dust? oldum bittim/oldum olası/oldum olasıya for as long as anyone can remember, from time immemorial, always. oldu olmadı It´s been just about...: Bu işe başlayalı on yıl oldu olmadı. It´s been just about ten years since he began this job. olmak üzere 1. being: İşyerimizde, ikisi Fransız olmak üzere, yirmi eleman var. In our firm we have twenty personnel, two of whom are French. 2. to be on the point of being: Kahven olmak üzere. Your coffee´s just about ready. olur olmaz 1. just any old, whatever, any... that: Olur olmaz her kitabı okuma! Don´t read any old book you happen to see! 2. at random, without thinking: Olur olmaz konuşma! Don´t just talk whenever you feel like it. "

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > olmak

См. также в других словарях:

  • SANİ'İYYET — Ustaca ve tertibli yapıcı oluş. Sâni lik.(Eğer eşya kendi nefislerine isnad edilirse, herbir zerreye bir uluhiyet lâzımdır. Meselâ, Ayasofya nın bânisi inkâr edildiği takdirde her bir taşı Mimar Sinan olması lâzım geliyor. Öyle ise kâinatın Sânia …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • e — ünl. 1) (e:) Başına getirildiği cümledeki kavrama göre çeşitli tonlar alarak birtakım duygular anlatan bir söz E, artık bu söze diyecek yok! 2) (e:) Soru vurgusuyla şaşma ve merak anlatan bir söz E, sonra! 3) (e:) Ardından gelecek söz ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • MEŞİHAT-I İSLÂMİYYE — İslâmî işlerin ilmî mes eleleri ile uğraşan devlet dairesi.(Zaman gösterdi ki, hilâfeti temsil eden şu Meşihat ı İslâmiyye, yalnız İstanbul ve Osmanlılara mahsus değildir. Umum İslâma şâmil bir müessese i celiledir. Bu sönük vaziyetle, değil koca …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • NİYET — Kasd. Kalbin bir şeye yönelmesi. * Fık: Yapılan bir vazife ile Cenab ı Hakk a taatta bulunmayı ve O na mânen yaklaşmayı kasdetmektir.(Niyet, ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur. Ve keza niyette… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TEKEMMÜL — Olgunlaşmak. Kemâle doğru gitmek.(İnsanda olan hadsiz istidadât ı maneviyye ve nihayetsiz âmâl ve efkâr ve müyulât dahi israf edilmeyecektir. Öyle ise, insandaki o esaslı meyl i tekemmül bir kemâlin vücudunu gösterir. Ve o meyl i saadet, saadet i …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TIBB — Tabiblik, doktorluk. * Her şeyi gereği gibi bilmek. * Rıfk. Suhulet. * İrade. * Hastayı ilâçlarla tedaviye çalışmak. * Şan. * Şehvet.( $Kur an, Hazret i İsa Aleyhisselâm ın nasıl ahlâk ı ulviyesine ittibaa beşeri sarihan teşvik eder. Öyle de, şu… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • ADEM-İ HÂRİCÎ — İlm i İlâhide mevcud olup, maddi vücudu olmayan.(Adem i mutlak zaten yoktur; çünkü bir ilm i muhit var. Hem daire i ilm i İlâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Dâire i ilim içinde bulunan adem ise, adem i hâricidir ve vücud u ilmiye perde… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • KELÂMULLAH — Allah kelâmı, Kur ân ı Kerim. (Bak: Kur ân)(Kur ân başka kelâmlarla kabil i kıyas olamaz. Çünkü, kelâmın tabakaları, ulviyet ve kuvvet ve hüsn ü cemâl cihetinden dört menbaı var. Biri mütekellim, biri muhâtab, biri maksad, biri makamdır.… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • LAAKALL — En az. Hiç olmazsa.(Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı, yarın ise; senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise; hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakall günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi hakiki istikbal için teşkil olunan… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • MÜLK — Mal. Yer. Bina. * Hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu. * İzzet, azamet, şevket. * Bir şeyin dış yüzü. * İnsanın sahip ve malik olduğu şey. * Akıl sahiplerini tasarruf etmek. * Mâlik olmak.(Her şeyin bir mülk, diğeri melekut, yâni bir dış,… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • demek ki (veya demek oluyor ki) — şu hâlde, öyle ise Son numara demek oluyor ki bazı insanların resim dehasını körükleyen bir yerdi. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»